Bugünlerde iki ince mes’ele kalbe geldi. Vaktinde kaleme alamadım. O vakit geçtikten sonra o ehemmiyetli hakîkatlara birer işaret ederiz:
Birincisi: Kardeşlerimizden birisinin namaz tesbihatında tekâsül göstermesine binâen dedim: Namazdan sonraki tesbihatlar, tarîkat-ı Muhammediye’dir (A.S.M.) ve velâyet-i Ahmediye’nin (A.S.M.) evrâdıdır. O noktadan ehemmiyeti büyüktür. Sonra, bu kelimenin hakîkatı böyle inkişaf etti: Nasılki risâlete inkılâb eden velâyet-i Ahmediye (A.S.M.) bütün velâyetlerin fevkindedir; öyle de, o velâyetin tarîkatı ve o velâyet-i Kübranın evrâd-ı mahsusası olan namazın akabindeki tesbihat, o derece sâir tarîkatların ve evrâdların fevkindedir. Bu sır dahi şöyle inkişaf etti ki:
Nasıl zikir dâiresinde bir mecliste veyahut hatme-i Nakşiyede bir mescidde birbiriyle alâkadar he’yet-i mecmûada nûranî bir vaziyet hissediliyor. Kalbi hüşyar bir zât, namazdan sonra


deyip tesbihi çekerken, o dâire-i zikrin reisi olan Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm’ın müvacehesinde, yüz milyon tesbih edenler, tesbih elinde çektiklerini ma’nen hisseder; o azamet ve ulviyetle


der. Sonra o serzâkirin emr-i ma’nevîsiyle ona ittibaen


dediği vakit, o halka-i zikrin ve o çok geniş dâiresi bulunan hatme-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm’ın dâiresinde yüz milyon müridlerin


larından tezahür eden azametli bir hamdi düşünüp içinde

ile iştirak eder ve hakeza...
Türkçe
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
Türkmence
فارسى