Nurânînin temessülâtı, o nurânî zâtın hassasına mâliktir; onun aynı sayılır, gayrı değildir. Güneşin âyinelerdeki misâlleri, Güneşin ziya ve hararetini gösterdiği gibi; melâike gibi ruhanîlerin dahi, âlem-i misâlin ayrı ayrı âyinelerinde misâlleri onların aynılarıdır, hassalarını gösterirler. Fakat âyinelerin kabiliyetine göre temessül ediyorlar. Nasılki Hazret-i Cebrâil Aleyhisselâm, bir vakitte Dıhye sûretinde sahabeler içinde göründüğü dakikada, binler yerde başka sûretlerde ve Arş-ı A’zam önünde, şarktan garba kadar geniş ve muhteşem kanadlariyle secde ediyordu. Heryerde, o yerin kabiliyetine göre temessülü varmış; bir anda binler yerde bulunuyormuş.
İşte şu mesleğe göre; kabz-ı ruh vaktinde, insanın âyinesine temessül eden Melekü’l-Mevt’in insanî ve cüz’î bir misâli, Hazret-i Mûsa Aleyhisselâm gibi bir ulül azm ve celâlli ve hiddetli bir zâtın tokadına ma’rûz olmak ve o misâlî Melekü’l-Mevt’in libası hükmündeki sûret-i misâliyesindeki gözünü çıkarmak; ne muhâldir, ne fevkalâdedir, ne de gayr-ı mâkuldür.
İkinci Meslek:Odur ki: Hazret-i Cebrâil, Mikâil, Azrâil gibi melâike-i izâm, birer nâzır-ı umûmî hükmünde.. kendi nevilerinden ve kendilerine benzer küçük tarzda avaneleri vardır. Ve o muavinler, enva’-ı mahlûkata göre ayrı ayrıdırlar. Sulehânın (Hâşiye-1) ervahını kabzeden başkadır; ehl-i şekâvetin ervahını kabzeden yine başkadır. Nasılki
âyeti işâret ediyor ki: “Kabz-ı ervah eden, taife taifedir.” Bu mesleğe göre; Hazret-i Mûsa Aleyhisselâm, Hazret-i Azrail Aleyhisselâm’a değil, belki Azrâil’in bir avanesinin misâlî cesedine, fıtrî celâletine ve hulkî celâdetine ve Cenâb-ı Hakk’ın yanında nazdar olmasına binâen, ona bir tokat aşketmek gayet makuldür. (Hâşiye-2)
Üçüncü Meslek:Yirmi Dokuzuncu Söz’ün Dördüncü Esasında beyân edildiği gibi ve ehadîs-i şerifenin delâlet ettiği üzere:
------------------------
(Hâşiye-1): Bizde “Seyda” lâkabiyle meşhur bir veliyy-i azîm, sekeratta iken, ervâh-ı evliyânın kabzına müekkel Melekü’l-Mevt gelmiş. Seyda bağıra-rak demiş ki: “Ben talebe-i ulûmu çok sevdiğim için, talebe-i ulûmun kabz-ı ervâhına müekkel mahsus taife ruhumu kabzetsin!” diye dergâh-ı İlâhiyeye rica etmiş. Yanında oturanlar bu vak’aya şâhid olmuşlar.
(Hâşiye-2): Hattâ memleketimizde gayet cesur bir adam, sekerat vaktinde Melekül Mevti görmüş. Demiş: “Beni yatak içinde yakalıyorsun!” Kalkmış atına binmiş, kılıncını eline almış, ona meydan okumuş. Merdâne, at üstünde vefat etmiş.
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى