Fakat hadîsin, Kur’ân gibi ba’zı müteşâbihatı var. Ancak havas onların ma’nalarını bulabilir. Şu hadîsin zâhiri dahi, müşkilât-ı hadîsin müteşabihat kısmından olmak ihtimali var, dedim. Eğer bilseydim medâr-ı münakaşa olmuş, öyle kısa değil, belki böyle cevab verecektim:
Evvelâ: Bu çeşit mesâili münakaşa etmenin birinci şartı; insaf ile, hakkı bulmak niyetiyle, inadsız bir sûrette, ehil olanların mâbeyninde, sû’-i telâkkiye sebeb olmadan müzakeresi caiz olabilir. O müzakere hak için olduğuna delil şudur ki: Eğer hak, muârızın elinde zâhir olsa, müteessir olmasın, belki memnun olsun; çünkü bilmediği şey’i öğrendi. Eğer kendi elinde zâhir olsa, fazla birşey öğrenmedi, belki gurura düşmek ihtimâli var.
Sâniyen: Sebeb-i münakaşa, eğer hadîs ise; hadîsin merâtibini ve vahy-i zımnînin derecâtını ve tekellümât-ı Nebeviyenin aksâmını bilmek lâzım. Avam içinde müşkilât-ı hadîsiyyeyi münakaşa etmek, izhâr-ı fazl sûretinde avukat gibi kendi sözünü doğru göstermek ve enâniyetini, hakka ve insafa tercih etmek sûretinde deliller aramak câiz değildir. Mâdem şu mes’ele açılmış, medâr-ı münakaşa edilmiş, biçâre avam-ı nâsın zihninde sû’-i te’sir ediyor. Çünkü şu gibi müteşabih hadîsleri aklına sığıştıramadığı için; eğer inkâr etse, dehşetli bir kapı açar; yâni küçücük aklına sığışmayan kat’i hadîsleri dahi inkâra yol açar. Eğer zâhir-i hadîsin ma’nasını tutarak öyle kabul edip neşretse, ehl-i dalâletin i’tirazâtına ve “hurafâttır” demelerine yol açar. Mâdem bu müteşabih hadîse, lüzumsuz ve zararlı bir tarzda nazar-ı dikkat celbedilmiş ve bu çeşit hadîsler çok vârid olmuş, elbette şübheleri izâle edecek bir hakîkatı beyân etmek lâzım gelir. Şu hadîs kat’i olsun veya olmasın, o hakîkatı zikretmek gerektir.
İşte yazdığımız risâlelerde, ezcümle Yirmi Dördüncü Söz’ün Üçüncü Dalında On İki Asıl ile; ve Dördüncü Dalında ve On Dokuzuncu Mektub’un vahyin taksimatına dâir mukaddemesindeki bir esâsında tafsilâta iktifaen, burada icmalen o hakîkata bir işâret ederiz. Şöyle ki:
Melâike, insan gibi bir sûrete inhisar etmez; müşahhas iken, bir küllî hükmündedir. Hazret-i Azrâil Aleyhisselâm, kabz-ı ervaha müekkel olan melâikelerin nâzırıdır.
“Her ölünün ruhunu, Hazret-i Azrâil Aleyhisselâm mı bizzât kabzediyor? Yoksa avaneleri mi kabzediyorlar?” Bu hususta üç meslek var:
Birinci Meslek : Azrâil Aleyhisselâm, herkesin ruhunu kabzeder. Bir iş bir işe mâni olmaz, çünkü nurânîdir. Nurânî bir şey, hadsiz âyineler vasıtasiyle hadsiz yerlerde bizzât bulunabilir ve temessül eder.
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى