O hânelerdeki adamların çoğu ile dost ve ahbab idim. Kısm-ı âzamı ALLAH rahmet etsin muhaceret ile vefat etmişler, gurbette perîşan olmuşlardı. Hem Ermeni mahallesinden başka Van’ın bütün Müslümanlarının hâneleri tahrip edilmiş gördüm. Benim kalbim en derinden sızladı. O kadar rikkatime dokundu ki, binler gözüm olsaydı beraber ağlayacaktı. Ben, gurbetten vatanıma döndüm; gurbetten kurtuldum zannediyordum. “Vâesefâ”, gurbetin en dehşetlisini vatanımda gördüm. On İkinci Ricada bahsi geçen Abdurrahmân gibi, ruhumla pek alâkadar yüzer talebelerimi, dostlarımı kabirde ve o ahbabların yerlerini harabezâr gördüm. Eskiden beri hatırımda olan bir zâtın bir fıkrası vardı. Tam ma’nasını göremiyordum.. o hazin levha karşısında tam ma’nasını gördüm. Fıkra budur:

yâni: “Eğer dostlardan müfârakat olmasaydı, ölüm ruhlarımıza yol bulamazdı ki gelsin alsın.” Demek en ziyâde insanı öldüren, ahbabtan müfârakattır. Evet, hiçbir şey beni o vaziyet kadar yandırmamış, ağlatmamış. Eğer Kur’ândan, îmandan meded gelmeseydi; o gam, o keder, o hüzün ruhumu uçuracak gibi te’sirat yapacaktı.
Eskidenberi şairler şiirlerinde, ahbablariyle görüştükleri menzillerin mürur-u zamanla harabegâhlarına ağlamışlar. Bunun en firkatli levhasını da ben gözümle gördüm. İki yüz sene sonra gâyet sevdiği dostların mahall-i ikâmetine uğrayan bir adamın hüzniyle; hem ruhum, hem kalbim gözüme yardım edip ağladılar... O vakit, gözümün önünde harabezâra dönmüş yerlerin, gâyet mâmur ve şenlikli ve neş’eli ve sürurlu bir sûrette bulunduğu zaman, yirmi seneye yakın en tatlı bir hayatta tedris ile, kıymetdar talebelerimle geçirdiğim hayatımın o şirin safahatı, birer birer sinema levhaları gibi canlanıp görünerek, sonra vefat edip gider tarzında, hayali gözümün önünde epey zaman devam etti. O vakit ehl-i dünyanın hâline çok taaccüb ettim. Nasıl kendilerini aldatıyorlar? Çünkü o vaziyet dünyanın tam fâni olduğunu ve insanlar da içinde misafir bulunduğunu bilbedahe gösterdi. Ehl-i hakîkatın mütemadiyen, dünya gaddardır, mekkârdır, fenâdır, aldanmayınız demeleri ne kadar doğru olduğunu gözümle gördüm.
Hem insan nasıl cismiyle, hânesiyle alâkadardır; öyle de, kasabasiyle, memleketiyle belki dünyasiyle alâkadar olduğunu kendim de gördüm. Çünkü; ben vücûdum i’tibâriyle ihtiyarlık rikkatinden iki gözümle ağlarken, merdesemin yalnız ihtiyarlığı değil, belki vefatından dolayı on gözle ağlamak istiyordum. Ve o şirin vatanımın yarı ölmesiyle yüz gözle ağlamaya ihtiyacım vardı. Rivayet-i Hadiste vardır ki; her sabah bir melâike çağırıyor
yâni “Ölmek için tevellüd edip dünyaya gelirsiniz, harab olmak için binalar yapıyorsunuz.” diyor.
Türkçe
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
Türkmence
فارسى