Hem mâdem, bütün zîhayat mahlûkların elleri yetişmediği ve iktidarları dâiresinde olmayan bütün hâcâtlarını, bütün fıtrî matlablarını bir nevi duâ bulunan isti’dâd-ı fıtrî ve ihtiyac-ı zarûri dilleriyle istedikleri vakitte, gâyet rahîm ve işitici ve şefkatli bir dest-i gaybî tarafından verildiğinden ve ihtiyarî olan daavât-ı insaniyenin, husûsan havasların ve nebilerin duâlarının on adetten altı-yedisi hilaf-ı âdet makbûl olmasından kat’i anlaşılıyor ki: Her dertlinin âhını, her muhtacın duâsını işiten ve dinleyen bir Semî’ ve Mücib perde arkasında var. Bakar ki; en küçük bir zîhayatın en küçük bir ihtiyacını görür ve en gizli bir âhını işitir, şefkat eder, fiilen cevab verir, memnun eder.
Elbette ve her halde hiçbir şüphe ihtimâli kalmaz ki: Mahlûkların en ehemmiyetlisi olan nev’-i insanın en ehemmiyetli ve umûmî ve umum kâinatı ve umum esmâ ve sıfât-ı İlâhîyyeyi alâkadar eden beka-i uhreviyeye âid duâlarını içine alan; ve nev’-i insanın Güneşleri ve yıldızları ve kumandanları olan bütün peygamberleri arkasına alıp onlara duâsına “âmîn, âmîn” dedirten; ve ümmetinden her gün her ferd-i mütedeyyin hiç olmazsa kaç def’a ona salavât getirmekle onun duâsına “âmîn, âmîn” diyen; ve belki bütün mahlûkat o duâsına iştirak ederek “Evet ya Rabbenâ! İstediğini ver, biz de onun istediğini istiyoruz.” diyorlar. Bütün bu reddedilmez şerâit altında beka-i uhrevî ve saadet-i ebediye için Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın -haşrin hadsiz esbâb-ı mûcibesinden- yalnız tek duâsı Cennet’in vücûduna ve baharın îcadı kadar kudretine kolay olan âhiretin îcadına kâfi bir sebebdir diye “Mücîb” ve “Semi’“ ve “Rahîm” isimleri bizim suâlimize cevab veriyorlar.
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى