Çünkü mağfiret, kusurun vukuuna delâlet eder. Ve o zamanda Sahabeler nazarında en mühim matlûb ve en yüksek ihsan, “mağfiret” olacak ve en büyük mükâfat ise; afv ile, mücazat etmemektir.
kelimesi, nasıl bu lâtif îmâyı gösteriyor. Öyle de Sûrenin başındaki
cümlesiyle münâsebetdardır. Sûrenin başı, hakîki günâhlardan mağfiret değil; çünkü: İsmet var, günâh yok. Belki Makam-ı Nübüvvete lâyık bir ma’na ile Peygamber’e müjde-i mağfiret ve âhirinde Sahabelere mağfiret ile müjde etmekle, o îmâya bir letâfet daha katar.
İşte âhir-i Feth’in mezkûr üç Âyeti, on vücûh-u i’cazından yalnız ihbar-ı gaybî vechinin çok vücuhundan yalnız yedi vechini bahsettik. Cüz-ü ihtiyarî ve kadere dâir Yirmi Altıncı Sözün âhirinde, şu âhirki Âyetin hurufatının vaziyetindeki mühim bir lem’a-i i’caza işâret edilmiştir. Bu âhirki Âyet, cümleleriyle Sahabeye baktığı gibi, kayıdlarıyla dahi yine sahabenin ahvaline bakıyor. Ve elfaziyle, Sahabenin evsafını ifade ettikleri gibi, hurufatıyla ve o Âyetteki hurufatın tekerrür-ü adediyle yine Ashâb-ı Bedir, Uhud, Huneyn, Suffe, Rıdvan gibi tabakat-ı meşhûre-i Sahabede bulunan zâtlara işâret ettikleri gibi, ilm-i cifrin bir nev’i ve bir anahtarı olan tevâfuk cihetiyle ve ebced hesabiyle daha çok esrarı ifade ediyor.

Sûre-i Fethin âhirindeki Âyetin ma’na-yı işarîsiyle verdiği ihbar-ı gaybî münâsebetiyle, gelecek Âyette aynı haber, aynı ma’na-yı işarî ile verdiği münâsebetle bir nebze ondan bahsedilecek.

Bu Âyetin beyânında binler nüktelerinden “İki Nükte”ye işâret edeceğiz.
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى