Mektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektub | 407
(390-463)
Üçüncü Risâle Olan Üçüncü Kısım

(Kur’ânı Mu’cizü’l-Beyân’ın iki yüz aksamı i’caziyesinden nakşî bir kısmını gösterecek bir tarzda, Kur’ânı Azîmüşşan’ı, Hâfız Osman hattiyle taayyün eden ve Âyeti Müdayene mikyas tutulan sahifeleri ve Sûrei İhlas vâhid-i kıyasî tutulan satırları muhafaza etmekle beraber, o nakşı i’cazı göstermek tarzında bir Kur’ân yazmağa dâir mühim bir niyetimi; hizmet-i Kur’ândaki kardeşlerimin nazarlarına arzedip meşveret etmek ve onların fikirlerini istimzac etmek ve beni îkâz etmek için şu kısmı yazdım, onlara müracaat ediyorum. Şu üçüncü kısım “Dokuz Mes’ele”dir.)

Birinci Mes’ele: Kur’ânı Azîmüşşan’ın enva’-ı i’cazı kırka baliğ olduğu, İ’caz-ı Kur’ân nâmındaki Yirmi Beşinci Söz’de bürhanlariyle isbat edilmiş. Bazı enva’ı tafsilen, bir kısmı icmâlen muannidlere karşı dahi gösterilmiş.

Hem Kur’ânın i’cazı, tabakat-ı insaniyede kırk tabakaya karşı ayrı ayrı i’cazını gösterdiği, On Dokuzuncu Mektub’un On Sekizinci İşâretinde beyân edilmiş ve o tabakatın on kısmının ayrı ayrı hisse-i i’caziyelerini isbat etmiş. Sâir otuz tabaka-i âher, ehl-i velayetin muhtelif meşrebler ashâbına ve ulûm-u mütenevvianın ayrı ayrı ashâblarına ayrı ayrı i’cazını gösterdiğini, onların ilmelyakîn, aynelyakîn, hakkalyakîn derecesinde Kur’ân hak Kelâmullah olduğunu, îman-ı tahkikîleri göstermişler. Demek herbiri, ayrı ayrı bir tarzda bir vechi i’cazını görmüşler. Evet ehl-i mârifet bir velinin fehmettiği i’caz ile, ehl-i aşk bir velinin müşahede ettiği cemal-i i’caz bir olmadığı gibi; muhtelif meşaribe göre cemâl-i i’cazın cilveleri değişir. Bir İlm-i Usûlü’d-Din allâmesinin ve bir imamının gördüğü vechi i’caz ile füruat-ı şerîattaki bir müçtehidin gördüğü vechi i’caz bir değil ve hâkeza... Bunların tafsilen ayrı ayrı vücuh-u i’cazını göstermek elimden gelmiyor. Havsalam dardır, ihâta edemiyor; nazarım kısadır, göremiyor. Onun için yalnız on tabaka beyân edilmiş, mütebâkisi icmâlen işâret edilmiş. Şimdi o tabakalardan iki tabaka, Mu’cizat-ı Ahmediyye Risâlesinde çok îzaha muhtaç iken, o vakit pek noksan kalmıştı.

Dinle
-