baktım ki: Mâzî tarafına göçüp giden kafile-i beşer içinde gâyet nurânî, par lak enbiyâ, sıddıkîn, şühedâ, evliyâ, sâlihîn kafilelerini gördüm ki, istikbâl zulümatını dağıtıp, ebede giden yolda bir cadde-i kübrâyı müstakimde gidiyorlar. Bu kelime beni o kafileye iltihak etmek için yol gösteriyor, belki iltihak ettiriyor. Birden, fesübhanallah dedim. Zulümat-ı istikbâli tenvir eden ve kemâl-i selâmetle giden bu nurânî kafile-i uzmaya iltihak etmemek, ne kadar hasâret ve helâket olduğunu zerre mikdar şuuru olan bilmesi lâzım. Acaba bid’aları îcad etmekle o kafile-i uzmadan inhiraf eden; nereden nur bulabilir, hangi yoldan gidebilir? Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, rehberimiz ferman etmiş ki:
Acaba bu ferman-ı kat’iye karşı ulemâ-üs-sû’ ta’birine lâyık ba’zı bedbahtlar hangi maslahatı buluyorlar, hangi fetvayı veriyorlar ki; lüzumsuz, zararlı bir sûrette şeâir-i İslâmiyyenin bedihiyatına karşı geliyorlar; tebdili kabil görüyorlar? Olsa olsa, muvakkat bir cilve-i ma’nadan gelen bir intibâh-ı muvakkat, o ulemâ-i sû’u aldatmıştır. Meselâ: Nasılki bir hayvanın veyahut bir meyvenin derisi soyulsa, muvakkat bir zarâfet gösterir; fakat az bir zamanda o zarif et ve o güzel meyve, o yabanî ve paslı ve kesif ve ârızî deri altında siyahlanır, taaffün eder. Öyle de şeâir-i İslâmiyyedeki ta’birat-ı Nebeviyye ve İlâhîyye, hayatdar ve sevabdar bir cild, bir deri hükmündedir. Onların soyulmasiyle, meânîdeki bir nurânîyet, muvakkaten çıplak bir derece görünür; fakat, cildden cüda olmuş bir meyve gibi, o mübârek ma’naların ruhları uçar, zulmetli kalb ve kafalarda beşerî postunu bırakıp gider.. nur uçar, dumanı kalır. Her ne ise...
Sekizinci Nükte : Buna dâir bir düstûr-u hakîkatı beyân etmek lâzım. Şöyle ki:
Nasıl “hukuk-u şahsiye” ve bir nevi hukukullah sayılan “hukuk-u umûmîye” nâmiyle iki nevi hukuk var; öyle de: Mesâil-i şer’iyede bir kısım mesâil, eşhasa taalluk eder; bir kısım, umuma, umûmîyet i’tibâriyle taalluk eder ki; onlara “Şeâir-i İslâmiyye” ta’bir edilir. Bu şeâirin umuma taalluku cihetiyle umum onda hissedardır. Umumun rızası olmazsa onlara ilişmek, umumun hukukuna tecavüzdür. O şeâirin en cüz’îsi (sünnet kabilinden bir mes’elesi) en büyük bir mes’ele hükmünde nazar-ı ehemmiyettedir. Doğrudan doğruya umum âlem-i İslâma taalluk ettiği gibi; Asr-ı Saadetten şimdiye kadar bütün eâzım-ı İslâmın bağlandığı o nurânî zincirleri koparmaya, tahrib ve tahrif etmeye çalışanlar ve yardım edenler düşünsünler ki, ne kadar dehşetli bir hataya düşüyorlar. Ve zerre miktar şuurları varsa, titresinler!..
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى