Kasd ve irâde ise, bizlerin olmadığına delilimiz: Üç-dört sene sonra muttali’ olduğumuzdur. Öyle ise bu kasd ve irâde, bir inâyet eseri olarak gaybîdir. Sırf i’caz-ı Kur’ân ve i’caz-ı Ahmediyeyi te’yid sûretinde o iki kelimede tevâfuk sûretinde o garib vaziyet verilmiştir. Bu iki kelimenin mübârekiyeti, i’caz-ı Kur’ân ve i’caz-ı Ahmediyeye bir hâtem-i tasdik olmakla beraber; sâir misil kelimeleri dahi, ekseriyet-i azîme ile tevâfuka mazhar etmişler. Fakat onlar, birer sahifeye mahsus. Şu iki kelime, biriki risâlenin umumunda ve ekser risâlelerde görünüyor. Fakat mükerrer demişiz: Bu tevâfukun aslı, sâir kitablarda da çok bulunabilir; amma kasd ve irâde-i âliyeyi gösterecek bu derece garabette değildir. Şimdi bu da’vamızı çürütmek kabil olmadığı halde, zâhir nazarlarda çürümüş gibi görmekte biriki cihet olabilir:
Birisi: “Sizler, düşünüp, öyle bir tevâfuku rast getirmişsiniz.” diyebilir ler. “Böyle bir şey yapmak kasd ile olsa, rahat ve kolay bir şeydir.” Buna karşı deriz ki: Bir da’vada iki şâhid-i sâdık kâfidir. Bu da’vamızdaki kasd ve irâdemiz taalluk etmeyerek, üçdört sene sonra muttali’ olduğumuza yüz şâhid-i sâdık bulunabilir. Bu münâsebetle bir nokta söyleyeceğim: Bu ke-râmet-i i’caziye, Kur’ân-ı Hakîm belâğat cihetinde derece-i i’cazda olduğu nev’inden değildir. Çünkü: İ’caz-ı Kur’ânda, kudret-i beşer o yolda giderek o dereceye yetişemiyor. Şu kerâmet-i i’caziye ise, kudret-i beşerle olamıyor; kudret, o işe karışamıyor. Karışsa sun’î olur, bozulur.(Hâşiye)
Üçüncü Nükte: İşâret-i hâssa, işâret-i âmme münâsebetiyle bir sırrı dakik-i Rubûbiyet ve Rahmaniyete işâret edeceğiz:
Bir kardeşimin güzel bir sözü var. O sözü, bu mes’eleye mevzu edeceğim. Sözü de şudur ki: Bir gün güzel bir tevâfukatı ona gösterdim, dedi: “Güzel! Zâten her hakîkat güzeldir. Fakat bu Sözler’deki tevâfukat ve muvaffakıyet daha güzeldir.” Ben de dedim: Evet herşey ya hakîkaten güzeldir, ya bizzât güzeldir veya neticeleri i’tibâriyle güzeldir. Ve bu güzellik, rubûbiyeti âmmeye ve şümulü rahmete ve tecelli-i âmmeye bakar. Dediğin gibi, bu muvaffakıyetteki işâret-i gaybiyye daha güzeldir. Çünkü; bu, rahmet-i hâssaya ve rubûbiyeti hâssaya ve tecelli-i hâssaya bakar bir sûrettedir. Bunu bir temsil ile fehme takrib edeceğiz. Şöyle ki:
-----------------------------------------(Hâşiye): On Dokuzuncu Mektub’un On Sekizinci İşâretinde; bir nüshada, bir sahifede dokuz Kur’ân tevâfuk sûretinde bulunduğu halde birbirine hat çektik, mecmuunda Muhammed lafzı çıktı. O sahifenin mukâbilindeki sahifede sekiz Kur’ân tevâfukla beraber, mecmuunda LAFZULLAH çıktı. Tevâfukatta böyle bedi’ şeyler çok var. Bu hâşiyenin meâlini gözümüzle gördük.
Bekir, Tevfik, Süleyman, Galib, Said
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى