Bir kelime, pek acib bir vukuatı senin gözünün önüne getirir, temessül ettirir. Yahut bir kelâm, zihnini alır, misâlî âlem-i misâllere kadar götürür, gezdirir. Meselâ:
kelimesi, muharebe meydanını;
kelimesi, büyük bir meyve bahçesini insanın fikrine getirir. Buna binâen buradaki
kelimesi, temsilî bir üslûba pencere açar, gösterir kasdiyle zikredilmiştir. Şöyle ki:Sanki hidâyet-i İlâhî, bir burak olup mü’minlere gönderilmiştir. Mü’minler tarîk-i müstakimde ona binerek arş-ı kemâlâta yürürler.
Beşinci me’haz:
deki tenkirdir. Bir nekre, marife olarak mükerreren zikredilirse; o marife, o nekrenin aynı olur. Fakat o nekre, nekre olarak zikredildiği takdirde, alelekser birbirinin aynı olamaz. Bu kaideye göre, nekre olarak tekerrür eden
evvelki
in aynı değildir. Ancak evvelki
masdardır. İkincisi, hâsıl-ı bilmasdardır ve birincisinin semeresi hükmünde mahsus ve sâbit bir sıfattır.
Altıncı me’haz: Hidâyetin Allah’tan olduğunu ifade eden
kelimesinden burada bir cebr hissedilmekte ise de, hakîkatte cebr değildir. Çünkü, onların cüz’-i ihtiyarlariyle hâsıl-ı bilmasdar olan hidâyete yürümeleri üzerine, Cenâb-ı Hak o sıfat-ı sâbite olan hidâyeti halk ve ihsan etmiştir. Demek ihtida, yâni hidâyete doğru yürümek, onların kesb ve ihtiyarları dâhilindedir. Fakat sıfat-ı sâbite olan hidâyet, Allah’tandır.
Yedinci me’haz: Terbiyeyi ifade eden
kelimesidir. Bu kelimenin burada ihtiyar edilmesi; onların rızk ile terbiyeleri rubûbiyetin şe’ninden olduğu gibi, hidâyetle de tegaddileri rubûbiyetin şe’ninden olduğuna işârettir.
: Bu cümledeki nüktelerin me’hazleri:
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى