O vaziyet ile mühim vazifeler gördürülüyor ve hâkezâ... Gittikçe daha ziyâde kat’i bir Hakîm-i Müdebbirîn vücûb-u vücûdunu gösteriyor. Bir Âmir-i Alîm’in emriyle sevk edildiğini bildiriyor.
Cisim içinde cisim, birbiri içinde cüz’ olup giden bütün bu terkiplerde; nasıl bir nefer, takımında, bölüğünde, taburunda, alayında, fırkasında, ordusunda mütedâhil o hey’etlerden herbirisine mahsus birer vazifesi, hikmetli birer nisbeti, intizamlı birer hizmeti bulunuyor.
Hem nasıl ki: Senin gözbebeğinden bir hüceyre; gözünde bir nisbeti ve bir vazifesi var. Senin başın hey’et-i umûmîyyesi nisbetine dahi, hikmetli bir vazifesi ve hizmeti vardır. Zerre miktar şaşırsa, sıhhat ve idare-i beden bozulur. Kan damarlarına, his ve hareket âsablarına, hatta bedenin hey’et-i umûmîyesinde birer mahsus vazifesi, hikmetli birer vaz’iyyeti vardır. Binlerle imkânat içinde, bir Sâni-i Hakîmîn hikmetiyle o muayyen vaziyet verilmiştir.
Öyle de: Bu kâinattaki mevcûdât, herbiri kendi zâtı ile, sıfâtı ile çok imkânat yolları içinde has bir vücûdu ve hikmetli bir sûreti ve faideli sıfatları, nasıl bir Vâcibü’l-Vücûd’a şehâdet ederler. Öyle de: Mürekkebata girdikleri vakit, herbir mürekkebde daha başka bir lîsanla yine Sâniini i’lân eder. Git gide, tâ en büyük mürekkebe kadar nisbeti ve vazifesi, hizmeti i’tibâriyle Sâni-i Hakîm’in vücûb-u vücûduna ve ihtiyarına ve irâdesine şehâdet eder.
Çünkü: Bir şey’i, bütün mürekkebata hikmetli münasebetleri muhafaza sûretinde yerleştiren, bütün o mürekkebatın Hâlıkı olabilir.
Demek birtek şey, binler lîsanlarla ona şehâdet eder hükmündedir. İşte kâinatın mevcûdâtı kadar değil, belki mevcûdâtın sıfât ve mürekkebatı adedince imkânat noktasından da Vâcibü’l-Vücûdun vücûduna karşı şehâdetler geliyor.
İşte ey gafil! Kâinatı dolduran bu şehâdetleri, bu sadaları işitmemek... ne derece sağır ve akılsız olmak lazım geliyor? Haydi sen söyle!...
Türkçe
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
Türkmence
فارسى