Hararetten çıkan sis ve buharlar ve bataklıklar arkasında görünen bir denizi, çamur içinde bir çeşmeye teşbihi ve Arabça; hem çeşme, hem Güneş, hem göz ma’nasında olan
kelimesi, esrâr-ı belâgatça gâyet ma’nidar ve münasibdir. (Hâşiye) Zülkarneyn’in nazarında uzaklık cihetiyle öyle göründüğü gibi, Arş-ı Azam’dan gelen ve ecram-ı semâvîyeye kumanda eden semavî hitab-ı Kur’ânî, bir misafirhâne-i Rahmaniyede sirac vazifesini gören müsahhar Güneşi Bahr-i Muhit-i Garbî gibi bir çeşme-i Rabbânîde gizleniyor demesi, azametine ve ulviyetine yakışıyor ve mu’cizâne üslûbu ile, denizi hararetli bir çeşme ve dumanlı bir göz gösterir. Ve semâvî gözlere öyle görünür.
Elhasıl: Bahr-i Muhit-i Garbîye çamurlu bir çeşme ta’biri, Zülkarneyne nisbeten uzaklık noktasında o büyük denizi bir çeşme gibi görmüş. Kur’ânın nazarı ise herşeye yakın olduğu cihetle, Zülkarneynin galat-ı his nevindeki nazarına göre bakamaz, belki Kur’ân semavâta bakarak geldiğinden Küre-i Arzı kâh bir meydan, kâh bir saray ba’zan bir beşik, ba’zan bir sahife gibi gördüğünden; sisli, buharlı koca Bahr-i Muhit-i Atlas-ı Garbîyi bir çeşme ta’bir etmesi, azamet-i ulviyetini gösteriyor.
İkinci Sualiniz: Sedd-i Zülkarneyn nerededir? Ye’cüc, Me’cüc kimler-dir?
Elcevab: Eskiden bu mes’eleye dâir bir risâle yazmıştım. O vaktin mülhidleri onunla mülzem olmuşlardı. Şimdilik hem o risâle yanımda yok-tur, hem kuvve-i hâfızam tâtil-i eşgal etmiş, yardım etmiyor. Hem Yirmi Dördüncü Sözün Üçüncü Dalında bir nebze bu mes’eleden bahsedilmiş. Onun için bu mes’elenin yalnız iki üç nüktesine gâyet muhtasar bir işâret edeceğiz. Şöyle ki:
Ehl-i tahkikin beyânına göre, hem Zülkarneyn ünvanının işâretiyle, Yemen pâdişâhlarından Zülyezen gibi “zü” kelimesiyle başlayan isimleri bulunduğundan bu Zülkarneyn, İskender-i Rûmî değildir. Belki Yemen pâdişâhlarından birisidir ki, Hazret-i İbrahim’in zamanında bulunmuş ve Hazret-i Hızır’dan ders almış. İskender-i Rûmî ise, miladdan takriben üç yüz sene evvel gelmiş, Aristo’dan ders almış. Tarih-i beşerî, muntazam sûrette üç bin seneye kadar gidiyor.
----------------------------------------------------------(Hâşiye):
deki
ta’biri, esrâr-ı belâgatça latif bir ma’nayı remzen ihtar ediyor. Şöyle ki: “Sema ve yüzü, Güneş gözüyle zemînin yüzündeki cemâl-i rahmeti seyirden sonra, zemîn dahi deniz gözüyle yukarıdaki Azamet-i İlâhîyyeyi temaşayı müteakib o iki göz birbiri içine kapanırken, rûy-i zemindeki gözleri kapıyor.” diye mu’cizane bir kelime ile hatırlatıyor ve gözler vazifesine paydos işâretine işâret ediyor.
Türkçe
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
Türkmence
فارسى