BİRİNCİ NOKTA:
MÜHİM VE MÜDHİŞ BİR SUAL: Neden ehl-i dünya, ehl-i gaflet, hattâ ehl-i dalâlet ve ehl-i nifak rekabetsiz ittifak ettikleri halde; ehl-i hak ve ehl-i vifak olan ashâb-ı diyânet ve ehl-i ilim ve ehl-i tarikat, neden rekabetli ihtilâf ediyorlar? İttifak ehl-i vifâkın hakkı iken ve hilâf ehl-i nifâkın lâzımı iken, neden bu hak oraya geçti ve şu haksızlık şuraya geldi?
Elcevab: Bu elîm ve feci ve ehl-i hamiyeti ağlattıracak hâdise-i müdhişenin pek çok esbâbından, yedi sebebini beyân edeceğiz.
BİRİNCİSİ: Ehl-i hakkın ihtilâfı hakîkatsızlıktan gelmediği gibi, ehl-i gafletin ittifakı dahi hakîkatdarlıktan değildir. Belki ehl-i dünyanın ve ehl-i siyasetin ve ehl-i mekteb gibi hayat-ı içtimâîyenin tabakatına dâir birer mu-ayyen vazife ile ve has bir hizmet ile meşgul taifelerin, cemâatlerin ve cem’iyyetlerin vazifeleri taayyün edip ayrılmış. Ve o vezaif mukabilindeki alacakları maîşet noktasındaki maddî ücret ve hubb-u cah ve şan ü şeref noktasında teveccüh-ü nâstan alacakları (Hâşiye) ma’nevî ücret taayyün etmiş, ayrılmış. Müzâhame ve münakaşayı ve rekabeti intac edecek dere-cede bir iştirak yok. Onun için, bunlar ne kadar fena bir meslekte de gitse-ler, birbiriyle ittifak edebilirler. Amma ehl-i din ve ashâb-ı ilim ve erbâb-ı tarikat ise, bunların herbirisinin vazifesi umuma baktığı gibi, muaccel ücret-leri de teayyün ve tehassus etmediği ve herbirinin makam-ı içtimâîde ve teveccüh-ü nâsda ve hüsn-ü kabuldeki hissesi tahassus etmiyor. Bir maka-ma çoklar namzed olur. Maddî ve ma’nevî herbir ücrete çok eller uzanabi-lir. O noktadan müzâhame ve rekabet tevellüd edip; vifâkı nifâka, ittifakı ihtilâfa tebdil eder.
İşte bu müdhiş marazın merhemi, ilâcı ihlâstır. Yâni hakperestliği nefisperestliğe tercih etmekle ve hakkın hatırı, nefsin ve enâniyetin hatırına galib gelmekle
sırrına mazhar olup..
(Hâşiye): İhtar: Teveccüh-ü nâs istenilmez, belki verilir. Verilse de onunla hoşlanılmaz. Hoşlansa ihlâsı kaybeder, riyaya girer. Şan ü şeref arzusuyla teveccüh-ü nâs ise; ücret ve mükâfat değil, belki ihlâssızlık yüzünden gelen bir itab ve bir mücazattır. Evet amel-i salihin hayatı olan ihlâsın zararına teveccüh-ü nâs ve şan ü şeref, kabir kapısına kadar muvakkat olan bir lezzet-i cüz’iyeye mukabil, kabrin öbür tarafında azâb-ı kabir gibi nâhoş bir şekil aldığından; teveccüh-ü nâsı arzu etmek değil, belki ondan ürkmek ve kaçmak lâzımdır. Şöhret-perestlerin ve şan ü şeref peşinde koşanların kulakları çınlasın.
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى