Nazarım da kısa, yol da zulümatlı.. ne vakit Sünnete yapışsam; yol aydınlaşıyor, selâmetli yol görünüyor, yük hafifleşiyor, tazyikat kalkıyor gibi bir halet hissediyordum. İşte o zamanlarımda İmâm-ı Rabbânî’nin hükmünü bilmüşahede tasdik ettim.
DÖRDÜNCÜ NÜKTE: Bir zaman rabıta-i mevtten ve
kaziyesindeki tasdikten ve âlemin zeval ve fenasından gelen bir hâlet-i ruhiyeden kendimi acib bir âlemde gördüm. Baktım ki: Ben bir cenazeyim, üç mühim büyük cenazenin başında duruyorum.
Birisi: Benim hayatımla alâkadar ve mâzi kabrine giren zîhayat mahlûkatın hey’et-i mecmûasının cenaze-i ma’nevîyesi başında bir mezar taşı hükmündeyim.
İkincisi: Küre-i Arz mezaristanında, nev-i beşerin hayatıyla alâkadar envâ-ı zîhayatın hey’et-i mecmûasının mâzi mezarına defnedilen azîm cenazenin başında bulunan, mezar taşı olan bu asrın yüzünde çabuk silinecek bir nokta ve çabuk ölecek bir karıncayım.
Üçüncüsü: Şu kâinatın kıyamet vaktinde ölmesi muhakkaku’l-vuku’ olduğu için, nazarımda vâkî hükmüne geçti. O azim cenazenin sekeratından dehşet ve vefatından beht ve hayret içinde kendimi görmekle beraber, istikbâlde de muhakkaku’l-vuku’ olan vefatım, o zaman vuku buluyor gibi göründü ve
ilââhir.. sırriyle: Bütün mevcûdât, bütün mahbûbat, benim vefatımla bana arkalarını çevirip beni terkettiler, yalnız bıraktılar. Hadsiz bir deniz sûretini alan ebed tarafındaki istikbâle ruhum sevkediliyordu. O denize ister istemez atılmak lâzım geliyordu.
İşte o pek acib ve çok hazîn halette iken, îman ve Kur’ândan gelen bir mededle

Âyeti imdâdıma yetişti ve gâyet emniyetli ve selâmetli bir gemi hükmüne geçti. Ruh, kemâl-i emniyetle ve sürurla o Âyetin içine girdi. Evet anladım ki: Âyetin ma’nayı sarihinden başka bir ma’nayı işarîsi, beni teselli etti ki, sükûnet buldum ve sekinet verdi.
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى