Zaman geçtikçe Âl-i Beyt çok tekessür edeceğini İzn-i İlâhî ile bilmiş ve İslâmiyet za’fa düşeceğini anlamış. O halde gâyet kuvvetli ve kesretli bir cemâat-i mütesanide lâzım ki, Âlem-i İslâmın terakkiyat-ı ma’nevîyesinde medâr ve merkez olabilsin. İzn-i İlâhî ile düşünmüş ve ümmetini Âl-i Beyti etrafına toplamasını arzu etmiş. Evet, Âl-i Beytin efradı ise, i’tikâd ve îman hususunda sâirlerden çok ileri olmasa da, yine teslim, iltizam ve tarafgirlikte çok ileridedirler. Çünkü: İslâmiyete fıtraten, neslen ve cibilliyeten tarafdardırlar. Cibillî tarafdarlık; zaîf ve şansız, hatta haksız da olsa bırakılmaz. Nerede kaldı ki, gâyet kuvvetli, gâyet hakîkatlı, gâyet şanlı, bütün silsile-i ecdâdı bağlandığı ve şeref kazandığı ve canlarını feda ettikleri bir hakîkata tarafdarlık, ne kadar esaslı ve fıtrî olduğunu bilbedahe hisseden bir zât, hiç tarafdarlığı bırakır mı? Ehl-i Beyt, işte bu şiddet-i iltizam ve fıtrî İslâmiyet cihetiyle Dîn-i İslâm lehinde edna bir emâreyi, kuvvetli bir bürhan gibi kabul eder. Çünkü; fıtrî tarafdardır. Başkası ise, kuvvetli bir bürhan ile sonra iltizam eder.
DÖRDÜNCÜ NÜKTE: Üçüncü Nükte münâsebetiyle Şîalarla Ehl-i Sünnet ve Cemâatin medâr-ı nizaı, hatta akaid-i îmaniye kitablarına ve esâsât-ı îmaniye sırasına girecek derecede büyütülmüş bir mes’eleye kısaca bir işâret edeceğiz. Mes’ele şudur:
Ehl-i Sünnet Ve Cemâat der ki: “Hazret-i Ali (R.A.), Hulefâ-i Erbaanın dördüncüsüdür. Hazret-i Sıddık (R.A.) daha efdaldir ve hilafete daha müstehak idi ki, en evvel o geçti.” Şîalar derler ki: “Hak, Hazret-i Ali’nin (R.A.) idi. Ona haksızlık edildi. Umumundan en efdal Hazret-i Ali’dir. (R.A.)” Da’valarına getirdikleri delillerin hulâsası: Derler ki: Hazret-i Ali (R.A.) hakkında vârid Ehadîs-i Nebeviye ve Hazret-i Ali’nin (R.A.) “Şâh-ı Velâyet” ünvanıyla ekseriyet-i mutlaka ile evliyânın ve tarîklerin mercii ve ilim ve şecaat ve ibâdette hârikulâde sıfatları ve Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm ona ve ondan teselsül eden Âl-i Beyte karşı şiddet-i alâkası gösteriyor ki; en efdal odur. Dâima hilafet onun hakkı idi; ondan gasbedildi.
Elcevab: Hazret-i Ali (R.A.) mükerreren kendi ikrarı ve yirmi seneden ziyâde o hulefa-i selâseye ittiba ederek onların şeyhü’l-islâmlığı makamında bulunması, Şîaların bu da’valarını cerhediyor. Hem hulefa-i selâsenin zaman-ı hilafetlerinde fütûhat-ı İslâmiye ve mücahede-i a’dâ hâdiseleri ve Hazret-i Ali’nin (R.A.) zamanındaki vakıalar, yine hilafet-i İslâmiye noktasında Şîaların da’valarını cerhediyor. Demek Ehl-i Sünnet Ve Cemâatın da’vası, haktır.Eğer denilse: Şîa ikidir. Biri; şîa-i velâyettir, diğeri; şîa-i hilâfettir. Haydi bu ikinci kısım garaz ve siyaset karıştırmasıyla haksız olsun. Fakat birinci kısımda garaz ve siyaset yok.
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى