İşte bu kusurdan teberri edip o fâni mahbubattan kat-ı alâka etmek, o mahbublar onu terketmeden evvel o onları terketmek cihetiyle Mahbûb-u Bâkiye hasr-ı muhabbeti ifade eden

olan birinci cümlesi: “Bâki-i Hakîki yalnız sensin. Masiva fânidir. Fâni olan elbette bâki bir muhabbete ve ezeli ve ebedî bir aşka ve ebed için yaratılan bir kalbin alâkasına medâr olamaz.” ma’nasını ifade ediyor. “Mâdem o hadsiz mahbûbat fânidirler, beni bırakıp gidiyorlar; onlar beni bırakmadan evvel ben onları

demekle bırakıyorum. Yalnız sen bâkisin ve senin ibkan ile mevcûdât beka bulabildiğini bilip i’tikâd ederim. Öyle ise senin muhabbetinle onlar sevilir. Yoksa alâka-i kalbe lâyık değiller.” demektir. İşte bu hâlette kalb, hadsiz mahbubatından vazgeçiyor. Hüsün ve cemâlleri üstünde fânilik damgasını görür, alâka-i kalbi keser. Eğer kesmezse, mahbubları adedince ma’nevî cerihalar oluyor. İkinci cümle olan

o hadsiz cerihalara hem merhem, hem tiryak oluyor. Yâni:
“Mâdem sen bâkisin, yeter; herşeye bedelsin. Mâdem sen varsın; herşey var.” Evet mevcûdâtta sebeb-i muhabbet olan hüsün ve ihsan ve kemâl, umûmîyetle Bâki-i Hakîki’nin hüsün ve ihsan ve kemâlâtının işârâtı ve çok perdelerden geçmiş zaîf gölgeleridir; belki cilve-i Esmâ-i Hüsnânın gölgelerinin gölgeleridir.
İKİNCİ NÜKTE: İnsanın fıtratında bekaya karşı gâyet şedid bir aşk var. Hatta her sevdiği şeyde kuvve-i vâhime cihetiyle bir nevi beka tevehhüm eder, sonra sever. Ne vakit zevâlini düşünse veya görse, derinden derine feryad eder. Bütün firaklardan gelen feryatlar, aşk-ı bekadan gelen ağlamaların tercümanlarıdır... Eğer tevehhüm-ü beka olmazsa muhabbet edemez. Hatta denilebilir ki: Âlem-i bekanın ve ebedî Cennetin bir sebeb-i vücûdu, şu mâhiyet-i insaniyedeki o şiddetli aşk-ı bekadan çıkan gâyet kuvvetli arzuyu beka ve beka için fıtrî umûmî duâdır ki, Bâki-i Zülcelâl o şedid sarsılmaz fıtrî arzuyu, o te’sirli kuvvetli umûmî duâyı kabul etmiştir ki, fâni insanlar için baki bir âlemi halketmiş. Hem hiç mümkün müdür ki: Fâtır-ı Kerîm, Hâlık-ı Rahîm, küçük midenin cüz’î arzusunu ve muvakkat bir beka için lîsan-ı hal ile duâsını hadsiz enva-ı mat’umat-ı lezîziyenin îcadıyla kabul etsin de, umum nev-i beşerin pek büyük bir ihtiyac-ı fıtrîden gelen pek şiddetli bir arzusunu ve küllî ve dâimî ve haklı ve hakîkatlı, kalli, hâlli, bekaya dâir gâyet kuvvetli duâsını kabul etmesin?
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى