Çevirmenin sür’ati yapar bir lem’a-i nur, daire-i nuranî. Hakaik-i nisbiyye vazifesi, dünyada taneler sünbül olur.
Kâinatın çamuru, revâbıt-ı nizâmı, alâik-ı nakşını odur teşkil ediyor. Âhirette bu nisbî emirler orada hakaik olur.
Hararette merâtib, ona olmuştur sebeb tahallül-ü bürudet.
Hüsündeki derecat kubhun tedâhülüdür. Sebeb, illet oluyor.
Ziyâ zulmete borçlu, lezzet eleme medyun; sıhhat, marazsız olmaz. Cennet olmazsa belki Cehennem tâzib etmez. Zemherîrsiz olmuyor... Ger zemherir olmazsa, o da ihrak edemez.
O Hallâk-ı Lemyezel, halk-ı ezdad içinde hikmetini gösterdi. Haşmeti etti zuhur...
O Kadîr-i Lâyezâl, cem’-i ezdad içinde iktidarı gösterdi. âzamet etti zuhur. Mâdem o kudret-i İlâhî lâzıme-i zâtî olur
O Zât-ı Ezelî’ye, hem zarure-i nâşie, onda zıddı olamaz, acz tahallül edemez, onda merâtib olamaz, herşeye nisbeti bir, hiç bir şey ağır olmuyor.
O kudretin ziyâsına Güneş mişkât olmuştur. Bu mişkâtın nuruna deniz yüzü âyine, şebnemlerin gözleri birer mir’at olmuştur.
Denizin geniş yüzü, gösterdiği güneşi çin-i cebînindeki katreler de gösterir şebnemin küçük gözü yıldız gibi parlıyor.
Aynı hüviyet tutar; şebnem, deniz bir olur güneşin nazarında, kudreti tanzir eder; şebnemin gözbebeği küçücük bir güneştir.
Şu muhteşem güneş de küçücük bir şebnemdir; gözbebeği bir nurdur ki şems-i kudretten gelir, o kudrete kamer olur.
Semâvat bir denizdir; bir nefes-i Rahmân’la çin-i cebînlerinde mevcelenip, katarat ki nücum ve hem şümustur.
Kudret tecelli etti, o katarata serpti nurânî lemaâtı. Herbir güneş bir katre, herbir yıldız bir şebnem, herbir lem’a timsaldir.
O feyz-i tecellînin küçücük bir aksidir o katre-misâl güneş. Eder mücellâ camını o lümey’a zücâce dürri-misâl parlıyor
O şebnem-misâl yıldız lâtif gözü içinde, bir yer yapar lem’aya, lem’a olur bir sirac, gözü olur zücâce, misbahı nurlanıyor.
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى