Sonra yirmi altı ve yedide

der. Sonra otuz ve otuzbirincide

deyip yine ibareyi değiştirip
kelimesini zikreder. Gâyet zâhir ve kuvvetli bir karine ile içtihada dâir Yirmi Yedinci Söz’ün sahabeler hakkındaki çok mühim ve kıymetdar zeylini ve Mi’raca dâir Otuz Birinci Söz’ün Şakk-ı Kamer’e dâir ve ona çok ihtiyaç bulunan ehemmiyetli zeylini
kelimesiyle gösterir gibi, kuvvetli işâret eder. Ben itiraf ediyorum ki; ben bu zeyilleri unutmuştum. İmâm-ı Ali’nin (R.A.) bu ihtarı ile tahattur ettim. Şakk-ı Kamer’i sâbıkan yazdım. Şimdi bu anda sahabeler hakkındaki zeyli hatırladım. İşte mâdem ilm-i belâgat ve fenn-i beyânda birtek karine ile mecazî bir ma’na murad olunabilir ve birtek münâsebetle, bir mefhuma işâret bulunsa, o mefhum bir ma’na-yı işarî olarak kabul edilir. Elbette zâhir ve çok karinelerden ve emârelerden kat’-ı nazar, yalnız bu iki yerde tam zeyillerin bulunduğu aynı makamda ve zeyl ma’nasında olan
kelimesini tekrar sûretinde ifadeyi değiştirerek söylemesi, tam bir karinedir ki; Hazret-i İmâm-ı Ali (R.A.) ma’na-yı hakîkisinden başka bir ma’na-yı mecazî ve işarîyi dahi ifade etmek istiyor.
Sonra yirmi dokuzuncu mertebede, heybetli bir tarzda

der. Yirmi beşte geçen ve sırları bilmek ma’nasında olan

kelimesini tekrar ile sâbıkan beyân ettiğimiz hârikalı Yirmi Dokuzuncu Söz’e kuvvetli bir karine ile işâret eder. Sonra otuz ikinci mertebede surelerin tâdadında ehemmiyetle işâret ettiği risâle-i câmia olan Otuz İkinci Söz’e yine nazar-ı dikkati kuvvetli celbetmek için

ve bir nüshada
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى