Çünkü

hem ma’naca kuvvetli münâsebeti var... Hem cifirce bin üç yüz yirmi altı (1326) ederek o tarihteki hürriyet inkılâbından neş’et eden fırtınaların hengâmında herşeyi sarsan o fırtınaların ve harblerin zulümatından kurtulmak için nur arayan mü’minler içinde, Resail-in Nur şâkirdleri az bir zaman sonra tezahür ettiklerinden bu âyetin efrad-ı kesîresinden bu asırda bir mâsadakı onlar olduğuna bir emâredir.

cümlesi bin üç yüz altmışa (1360) bakıyor. Demek bundan beş-altı sene sonra istiğfar devresidir. Resail-in Nur şâkirdleri o zamanda istiğfar dersini vereceğini remzen bir îmadır.
YİRMİNCİ ÂYET:

Şu âyet-i azîme sarîhan asr-ı saadette nüzûl-ü Kur’âna baktığı gibi sâir asırlara dahi ma’na-yı işârîsiyle bakar. Ve Kur’ânın semasından ilhamî bir sûrette gelen şifadar nurlara işâret eder. İşte doğrudan doğruya tabib-i kulûb olan Kur’ân-ı Hakîm’in feyzinden ve ziyasından iktibas olunan Risâlet-ün Nur, benim çok tecrübelerimle umum ma’nevî derdlerime şifa olduğu gibi, Resail-in Nur şâkirdleri dahi tecrübeleriyle beni tasdik ediyorlar. Demek Resail-in Nur bu âyetin bir ma’na-yı işarîsinde dâhildir. Ve bu dühûlüne bir emâre olarak

’nin makam-ı cifrîsi bin üç yüz otuzdokuz (1339) ederek aynı tarihte Kur’ândan ilham olunan Resail-in Nur bu asrın ma’nevî ve müthiş hastalıklarına şifa olmakla meydana çıkmağa başlamasından, bu âyet ona husûsi remzettiğine bana kanaat veriyor. Ben kendi kanaatımı yazdım, kanaata itiraz edilmez.
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى