Tılsımlar Mecmuası | Yirmidokuzuncu Sözün İkinci Maksadı | 109
(103-122)
insanî ayniyle iade edilerek haşredilmesine remz eder, haber verir. Onuncu Söz'ün Dokuzuncu Hakikatinde iki kerre iki dört eder derecesinde kat'iyyet ile isbat edildiğinden burada ihtisar ederiz.
BEŞİNCi MEDAR: Beşerin cevher-i ruhunda derc edilmiş gayr-i mahdut istidadat ve o istidadatta mündemiç olan gayr-i mahsur kabiliyetler ve o kabiliyetlerden neş'et eden hadsiz meyiller ve o hadsiz meyillerden hasıl olan nihayetsiz emeller ve o nihayetsiz emellerden tevellüd eden gayr-i mütenâhî efkâr ve tasavvurat-ı insaniyye, şu âlem-i şehadetin arkasında bulunan saadet-i ebediyyeye elini uzatmış, ona gözünü dikmiş, o tarafa müteveccih olmuş olduğunu ehl-i tahkik görüyor.İşte hiç yalan söylemiyen fıtrat ve fıtrattaki şu kat'î ve şedid ve sarsılmaz meyl-i saadet-i ebediyyenin tahakkukuna dair vicdana bir hads-i kat'î veriyor. Onuncu Söz'ün Onbirinci Hakikatı, bu hakikatı, gündüz gibi gösterdiğinden kısa kesiyoruz.
ALTINCI MEDAR: "Rahman-ı Rahîm" olan şu mevcudatın Sâni-i Zülcemâlinin rahmeti, saadet-i ebediyyeyi gösteriyor. Evet ni'meti ni'met eden, ni'meti nıkmetlikten halâs eden ve mevcudatı,firak-ı ebedîden hâsıl olan vaveylâlardan kurtaran saadet-i ebediyyeyi;o rahmetin şe'nindendir ki,beşerden esirgemesin. Çünki: Bütün ni'metlerin re'si, reisi, gayesi, neticesi olan saadet-i ebediyye verilmezse,dünya öldükten sonra âhiret suretinde dirilmezse, bütün ni'metler nıkmetlere tahavvül ederler.O tahavvül ise, bilbedâhe ve bizzarure ve umum kâinatın şehadetiyle muhakkak ve meşhud olan rahmet-i İlâhiyyenin vücudunu inkâr etmek lâzım gelir. Halbuki Rahmet, güneşten daha parlak bir hakikat-ı sâbitedir. Bak rahmetin cilvelerinden ve lâtif âsârından olan aşk ve şefkat ve akıl ni'metlerine dikkat et. Eğer firak-ı ebedî ve hicran-ı lâyezâlîye, hayat-ı insâniyye incirar edeceğini farz etsen; görürsün ki: O lâtif muhabbet, en büyük bir musibet olur. O leziz şefkat, en büyük bir illet olur. O nuranî akıl, en büyük bir belâ olur. Demek rahmet, (çünkü rahmettir) hicran-ı ebedîyi, muhabbet-i hakikiyeye karşı çıkaramaz. Onuncu Söz'ün İkinci Hakikatı, bu hakikatı gayet güzel bir surette gösterdiğinden burada ihtisar edildi.
YEDİNCİ MEDAR: Şu kâinatta görünen ve bilinen bütün letaif, bütün mehasin, bütün kemâlât, bütün incizabat, bütün işkiyakat, bütün terehhumat; birer mânadır, birer mazmundur, birer kelime-i mâneviyyedir ki: Şu kâinatın Sâni-i Zülcelâlinin lütuf ve merhametinin tecelliyâtını, ihsan ve kereminin cilvelerini bizzarure, bilbedâhe kalbe gösterir, aklın gözüne sokuyor. Madem şu âlemde bir hakikat vardır.
BEŞİNCi MEDAR: Beşerin cevher-i ruhunda derc edilmiş gayr-i mahdut istidadat ve o istidadatta mündemiç olan gayr-i mahsur kabiliyetler ve o kabiliyetlerden neş'et eden hadsiz meyiller ve o hadsiz meyillerden hasıl olan nihayetsiz emeller ve o nihayetsiz emellerden tevellüd eden gayr-i mütenâhî efkâr ve tasavvurat-ı insaniyye, şu âlem-i şehadetin arkasında bulunan saadet-i ebediyyeye elini uzatmış, ona gözünü dikmiş, o tarafa müteveccih olmuş olduğunu ehl-i tahkik görüyor.İşte hiç yalan söylemiyen fıtrat ve fıtrattaki şu kat'î ve şedid ve sarsılmaz meyl-i saadet-i ebediyyenin tahakkukuna dair vicdana bir hads-i kat'î veriyor. Onuncu Söz'ün Onbirinci Hakikatı, bu hakikatı, gündüz gibi gösterdiğinden kısa kesiyoruz.
ALTINCI MEDAR: "Rahman-ı Rahîm" olan şu mevcudatın Sâni-i Zülcemâlinin rahmeti, saadet-i ebediyyeyi gösteriyor. Evet ni'meti ni'met eden, ni'meti nıkmetlikten halâs eden ve mevcudatı,firak-ı ebedîden hâsıl olan vaveylâlardan kurtaran saadet-i ebediyyeyi;o rahmetin şe'nindendir ki,beşerden esirgemesin. Çünki: Bütün ni'metlerin re'si, reisi, gayesi, neticesi olan saadet-i ebediyye verilmezse,dünya öldükten sonra âhiret suretinde dirilmezse, bütün ni'metler nıkmetlere tahavvül ederler.O tahavvül ise, bilbedâhe ve bizzarure ve umum kâinatın şehadetiyle muhakkak ve meşhud olan rahmet-i İlâhiyyenin vücudunu inkâr etmek lâzım gelir. Halbuki Rahmet, güneşten daha parlak bir hakikat-ı sâbitedir. Bak rahmetin cilvelerinden ve lâtif âsârından olan aşk ve şefkat ve akıl ni'metlerine dikkat et. Eğer firak-ı ebedî ve hicran-ı lâyezâlîye, hayat-ı insâniyye incirar edeceğini farz etsen; görürsün ki: O lâtif muhabbet, en büyük bir musibet olur. O leziz şefkat, en büyük bir illet olur. O nuranî akıl, en büyük bir belâ olur. Demek rahmet, (çünkü rahmettir) hicran-ı ebedîyi, muhabbet-i hakikiyeye karşı çıkaramaz. Onuncu Söz'ün İkinci Hakikatı, bu hakikatı gayet güzel bir surette gösterdiğinden burada ihtisar edildi.
YEDİNCİ MEDAR: Şu kâinatta görünen ve bilinen bütün letaif, bütün mehasin, bütün kemâlât, bütün incizabat, bütün işkiyakat, bütün terehhumat; birer mânadır, birer mazmundur, birer kelime-i mâneviyyedir ki: Şu kâinatın Sâni-i Zülcelâlinin lütuf ve merhametinin tecelliyâtını, ihsan ve kereminin cilvelerini bizzarure, bilbedâhe kalbe gösterir, aklın gözüne sokuyor. Madem şu âlemde bir hakikat vardır.
Ses Yok
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى