
ifade ettikleri hakîkat-ı Rahîmâne-i Müdebbirâneyi

ifade ettiği hakîkat azîme ile

ifade ettiği hakîkat-ı rakibâneyi

ifade ettiği hakîkat-ı muhita gibi

ifade ettiği akrebiyyeti

işaret ettiği hakîkat-ı ulviyyeyi

ifade ettiği hakîkat-ı câmia gibi bütün uhrevî ve dünyevî, ilmî ve amelî erkân-ı sitte-i îmâniyyenin herbirisini tafsilen ve erkân-ı hamse-i İslâmiyyenin herbirisini kasden ve cidden ve saadet-i dâreyni te’min eden bütün düsturları görür, gösterir. Müvazenesini muhafaza edip, tenâsübünü idame edip o hakaikın hey’et-i mecmuasının tenâsübünden hasıl olan hüsün ve cemâlin menbaından Kur’anın bir i’câz-ı mânevîsi neş’et eder.
İşte şu sırr-ı azîmdendir ki; ulemâ-i ilm-i Kelâm, Kur’anın şâkirdleri oldukları halde, bir kısmı onar cild olarak erkân-ı îmâniyeye dair binler eser yazdıkları halde, Mu’tezile gibi aklı nakle tercih ettikleri için Kur’anın on âyeti kadar vuzuh ile ifade ve kat’î isbat ve ciddî ikna edememişler.
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى