Maânî-i beyâniyenin aşılaması ve telkîhi ve ma’naların becayiş ve inkılâbları kelimenin ma’nayı hakîkisi, ya garaz veyahut ma’nayı muallakadan birisini teşerrüb ve içine cezb etmektir. Zîra içine girdiği vakit sâhibü’lbeyt olan hakîkata ve esasa dönüyor. Ve asıl lafzın sâhibi olan ma’na ise bir sûreti hayatiyeye dönüyor. Ona meded verir. Ve müstetbeattan istimdâd eder. Bu sırdandır ki kelime-i vâhidenin maânî-i müteaddidesi oluyor. Ve becayiş ve telkîhat bundan çıkar. Bu noktadan gaflet eden, büyük bir belâgatı kaybeder...
İşâret: Bir şey merkeb ve binilmiş ise
lafzına müstehak olduğu gibi, zarf gibi içine aldığından
lafzını ister.
gibi. Hem de bir şey âlet olduğundan
lafzını ister.
gibi. Ve mekân ve merkeb olduğundan
ve
lafızlarını dahi ister. Hem de gaye olduğundan
ve
lafızlarını ister. İllet ve zarf olduğundan
ve
lafızlarını dahi ister.
gibi. İşte sermeşk; sen de kıyas edebilirsen et!..
Tenbih: Bu mütedâhil ma’naların hangisi daha ziyâde senin garazına temas eder ve maksada sılai rahm vardır. İleriye sür ve izhâr et. Bâkîleri ona teşyi’ edici yaptır. Yoksa senin tarz-ı ifaden haşmet ve zînet-i beyâniyeden çıplak olacaktır.
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى