Ezcümle:
ve
ve 



Sa’b olan bir kelâmın iğlak ve işkali, ya lafız ve üslûbun perîşanlığından neş’et eder bu kısım Kur’ân-ı Vâzıhu’l-Beyân’a yanaşmamıştır veyahut ma’nanın dakik, derin veyahut kıymetdar veyahut gayr-ı me’luf, gayr-ı mebzul olduğundan güya fehme karşı nazlanmak ve şevki arttırmak için kendini göstermemek ve kıymet ve ehemmiyet vermek ister; müşkilât-ı Kur’âniye bu kısımdandır.
Tenbih: Hadîs-i şerifte vârid olduğu gibi her âyetin birer zâhir ve bâtın ve her zâhir ve bâtının birer hadd ve muttala’ı ve her hadd ve muttala’ın çok şücun ve gusûnu vardır. Ulûm-u İslâmiye buna şâhiddir. Bu meratibin herbirinin birer derecesi, birer kıymeti, birer makamı vardır; temyiz lâzımdır. Lâkin tezahüm yoktur. Fakat iştibak iştibahı intac eder. Nasıl dâire-i esbâb dâire-i akâide karıştırılsa; ya tevekkül nâmıyla bir betalet veya müraat-ı esbâb nâmıyla bir itizali intac eder. Öyle de devair ve meratib tefrik olunmazsa, böyle neticeleri verir.
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى