Muhakemat | Birinci Makale | 29
(4-66)
Kur’ân’ın üslûb-u hakîmanesine yemin ederim ki: Nasara’yı ve emsâlini havalandırarak dalâlet derelerine atan, yalnız aklı azl ve bürhanı tard ve ruhbanı taklid etmektir. Hem de İslâmiyeti dâima tecelli ve inbisat-ı efkâr nisbetinde hakâiki inkişaf ettiren, yalnız İslâmiyetin hakîkat üzerinde olan teessüs ve bürhan ile takallüdü ve akıl ile meşvereti ve taht-ı hakîkat üstünde bulunması ve ezelden ebede müteselsil olan hikmetin desatirine mutabakat ve muhakâtıdır. Acaba görülmüyor: Âyâtın ekser fevatih ve havatiminde nev’-i beşeri vicdana havale ve aklın istişâresine hamlettiriyor. Diyor:
ve
ve
ve
ve
ve
ve 
ve
ve
ve 
Ben dahi derim:


Zâhirden ubûr ediniz! Hakîkat sizi bekliyor. Fakat gördüğünüz vakit incitmeyiniz. Esah ve lâzım...
Dokuzuncu Mukaddeme
Ukûl-ü selime yanında muhakkaktır ki: Hilkatte hayır asıl, şer ise tebaîdir. Hayır küllî, şer cüz’îdir. Şöyle görünüyor ki: Âlemin herbir nev’ine dâir bir fen teşekkül etmiş ve etmektedir. Fen ise, kavaid-i külliyeden ibarettir. Külliyet-i kâide ise, o nev’de olan hüsn-ü intizamına keşşaftır. Demek cemi’ fünûn, hüsn-ü intizama birer şâhid-i sâdıktır. Evet külliyet intizama delildir. Zîra birşeyde intizam olmazsa, hüküm külliyetiyle cereyan edemez. Çok istisnaâtıyla perîşan oluyor.
Ses Yok
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى