Ben de birisine atladım. Baktım, bir dakika zarfında bulutun fevkıne beni çıkardı. Gayet güzel, müzeyyen, yeşil dağların üstüne çıktım. O bulut tabakası, dağın yarısına kadar gelmemişti. En lâtif bir nesîm, en leziz bir âb, en şirin bir ziya; her tarafta görünüyor. Baktım ki: O asansörler gibi nurani menziller, her tarafta var. Hattâ iki seyahatımda ve zeminin öteki yüzünde onları görmüştüm; anlamamıştım. Şimdi anlıyorum ki: Şunlar, Kur’ân-ı Hakîm’in âyetlerinin cilveleridir.
İşte
ile işaret olunan evvelki yol, tabiata saplananların ve tabiiyyun fikrini taşıyanların mesleğidir ki; onda hakikata ve nura geçmek için ne kadar müşkilât olduğunu hissettiniz.
ile işaret olunan ikinci yol, esbabperestlerin ve vesaite îcad ve te’sir verenlerin, Meşâiyyun hükemâsı gibi; yalnız akıl ile, fikir ile hakikatül hakaika ve VâcibülVücûdun mârifetine yol açanların mesleğidir.
ile işaret olunan üçüncü yol ise: Sırat-ı müstakîm ehli olan ehl-i Kur’ân’ın cadde-i nurâniyesidir ki en kısa, en rahat, en selâmet ve herkese açık, semavî ve rahmanî ve nuranî bir meslektir.
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى