Mâdem kendimize âid değil, elbette Sözler nâmındaki nurlara âid olan İnâyât-ı İlâhîyyeyi beyân etmekte medâr-ı fahr ve gurur olamaz; belki medâr-ı hamd ve şükür ve tahdîs-i ni’met olur.
Altıncı Sebeb: Sözler’in te’lifi vasıtasiyle Kur’âna hizmetimize bir mükâfat-ı âcile ve bir vasıta-i teşvik olan İnâyât-ı Rabbânîyye, bir muvaffakıyettir. Muvaffakıyet ise, izhar edilir. Muvaffakıyetten geçse, olsa olsa bir ikrâm-ı İlâhî olur. İkrâm-ı İlâhî ise; izharı, bir şükr-ü ma’nevîdir. Ondan dahi geçse; olsa olsa, hiç ihtiyarımız karışmadan bir kerâmet-i Kur’âniyye olur. Biz, mazhar olmuşuz. Bu nevi ihtiyarsız ve habersiz gelen bir kerâmetin izharı, zararsızdır. Eğer âdi kerâmâtın fevkıne çıksa, o vakit olsa olsa Kur’ânın i’caz-ı ma’nevîsinin şuleleri olur. Mâdem i’caz izhar edilir; elbette i’caza yardım edenin dahi izharı i’caz hesabına geçer, hiç medâr-ı fahr ve gurur olamaz, belki medâr-ı hamd ve şükrandır.
Yedinci Sebeb: Nev’-i insanın yüzde sekseni ehl-i tahkik değildir ki, hakîkata nüfûz etsin ve hakîkatı hakîkat tanıyıp kabûl etsin. Belki sûrete, hüsn-ü zanna binâen, makbûl ve mûtemed insanlardan işittikleri mesâili, taklîden kabûl ederler. Hatta kuvvetli bir hakîkatı, zaîf bir adamın elinde zaîf görür; ve kıymetsiz bir mes’eleyi kıymetdar bir adamın elinde görse, kıymetdar telâkki eder. İşte ona binâen, benim gibi zaîf ve kıymetsiz bir biçârenin elindeki hakâik-ı îmaniyye ve Kur’âniyyenin kıymetini, ekser nâsın nokta-i nazarında düşürmemek için bilmecbûriye ilân ediyorum ki: İhtiyarımız ve haberimiz olmadan, birisi bizi istihdam ediyor; biz bilmiyerek, bizi mühim işlerde çalıştırıyor. Delilimiz de şudur ki: Şuurumuz ve ihtiyarımızdan hariç bir kısım inâyâta ve teshilâta mazhar oluyoruz. Öyle ise, o inâyetleri bağırarak ilân etmeye mecbûruz.
İşte geçmiş “Yedi Esbab”a binâen, küllî birkaç İnâyet-i Rabbânîyeye işâret edeceğiz.
Birinci İşâret: Yirmi Sekizinci Mektubun Sekizinci Mes’elesinin Birinci Nüktesinde beyân edilmiştir ki, “tevâfukat”tır. Ezcümle: Mu’cizat-ı Ahmediyye Mektubatında, Üçüncü İşâretinden tâ On sekizinci İşâretine kadar altmış sahife; habersiz, bilmiyerek, bir müstensihin nüshasında, iki sahife müstesna olmak üzere mütebakî bütün sahifelerde -kemâl-i müvâzenetle- iki yüzden ziyâde “Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm” kelimeleri birbirine bakıyorlar. Kim insaf ile iki sahifeye dikkat etse, tesadüf olmadığını tasdik edecek.
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى