Şu sûre, bütün envâ-ı şirki reddeder. Ve yedi meratib-i tevhidi tazammun eden altı cümlesi mütenaticedir. Her biri ötekinin hem neticesi, hem bürhanıdır.
Muvahhid-i ekber ve tevhidin bürhan-ı muazzamı olan kâinat, değil yalnız erkân ve âzâsı, belki bütün hüceyratı, belki bütün zerratı birer lisan-ı zâkir-i tevhid olarak bu büyük bürhanın sadâ-yı bülendine iştirak ederek, hep birden
diye mevlevî-vari zikrediyorlar.
* "Onun hiçbir benzeri yoktur. O herşeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir."
Tevhidin bürhan-ı nâtıkı olan Kur’ân’ın sinesine kulağını yapıştırırsan işiteceksin ki, kalbinde derinden derine, gayet ulvî, nihayet derecede ciddî, gayet samimî, nihayet derecede mûnis ve muknî ve bürhan ile mücehhez bir sadâ-yı semavî işiteceksin ki,
zikrini tekrar ediyor.
Evet, şu bürhan-ı münevverin altı ciheti de şeffaftır. Üstünde sikke-i i’câz, içinde nur-u hidayet, altında mantık ve delil, sağında
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى