İ’lem Eyyühel-Aziz! Cenâb-ı Hakk’a ma’lûm ve ma’ruf ünvaniyle bakacak olursan, meçhul ve menkûr olur. Çünkü bu ma’lûmiyet, örfî bir ülfet, taklidî bir semâ’dır. Hakîkatı ilâm edecek bir ifâde de değildir. Maahâza, o ünvan ile fehme gelen ma’na, sıfât-ı mutlakayı berâberce alıp zihne ilka edemez. Ancak Zât-ı Akdesi mülâhaza için bir nevi ünvandır. Amma Cenâb-ı Hakk’a mevcûd-u meçhul ünvaniyle bakılırsa, ma’rufiyet şuâları bir derece tebârüz eder. Ve kâinatta tecelli eden sıfât-ı mutlaka-i muhita ile, bu mevsufun o ünvandan tulû etmesi ağır gelmez.
İ’lem Eyyühel-Aziz! Esmâ-i Hüsnânın her birisi ötekileri icmâlen tazammun eder. (Ziyânın elvan-ı seb’ayı tazammun ettiği gibi.) Ve keza, her birisi ötekilere delil olduğu gibi, onların her birisine de netice olur. Demek Esmâ-i Hüsnâ, mir’at ve âyine gibi birbirini gösteriyor. Binâenaleyh, neticeleri beraber mezkûr kıyaslar gibi veya delilleri beraber neticeler gibi okuması mümkündür.
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى