Fakat, o şerler ademden geldiklerinden, o şerirler hakikî fâildirler. Bil’istihkak, eğer zîşuur ise cezayı çekerler. Demek seyyiatta o fenâlar fâildirler; fakat, haseneler ve hayırlarda ve amel-i sâlihde vücud olmasından, o iyiler hakikî fâil ve müessir değiller. Belki kabildirler; feyz-i İlâhiyi kabul ederler ve mükâfatları dahi, sırf bir fazl-ı İlâhîdir diye Kur’an-ı Hakîm

ferman eder.
Elhasıl: Vücud kâinatları ve hadsiz adem âlemleri birbirleriyle çarpışırken ve Cennet ve Cehennem gibi meyveler verirken; ve bütün vücud âlemleri "Elhamdülillâh Elhamdülillâh"; ve bütün adem âlemleri "Sübhanallah Sübhanallah" derken; ve ihâtalı bir kanun-u mübâreze ile melekler şeytanlarla ve hayırlar şerlerle, tâ kalbin etrafındaki ilham, vesvese ile mücadele ederken; birden meleklere îmânın bir meyvesi tecelli eder, mes’eleyi halledip karanlık kâinatı ışıklandırır.
âyetinin envârından bir nûrunu bize gösterir ve bu meyve ne kadar tatlı olduğunu tattırır.
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى