Sonra Ehl-i Cebr’e döner söyleriz ki: Abd, bir ağaç gibi bütün bütün ızdırar ve cebr altında değildir. Elinde küçük bir ihtiyar vardır. Çünkü Cenâb-ı Hak hakîmdir; cebr gibi zulümleri intâc eden şeylerden münezzehtir.
S- Cüz’-i ihtiyarî denilen şey nedir? Ne kadar etrafı kazılırsa, altından cebr çıkıyor! Bu, nasıl bir şeydir?
C- Birincisi: Fıtrat ile vicdan, ihtiyarî emirleri, ızdırarî emirlerden tefrik eden gizli bir şeyin vücûduna şehâdet ediyorlar. Tâyin ve ta’birine olan acz, vücûduna halel getirmez.
İkincisi: Abdin bir fiile olan meyelanı Eş’arîlerin mezhebi gibi mevcûd bir emir ise de, o meyelanı bir fiilden diğer bir fiile çevirmekle yapılan tasarruf, i’tibârî bir emir olup abdin elindedir. Eğer Matüridî’lerin mezhebi gibi o meyelanın bizzât bir emr-i i’tibârî olduğuna hükmedilirse, o emr-i i’tibârînin sübut ve tâyini, kendisinin bir illet-i tâmme olduğunu istilzam etmez ki, irâde-i külliyeye ihtiyaç kalmasın. Çünkü çok def’alar meyelanın vukuunda fiil vaki’ olmaz.
Hülâsa: Âdetullahın cereyanı üzerine hâsıl-ı bilmasdarın vücûdu, masdara mütevakkıftır. Masdarın esası ise, meyelandır. Meyelan veya meyelandaki tasarruf mevcûdâttan değildir ki, bir müessire ihtiyacı olsun. Ma’dûm da değildir ki, hâsıl-ı bilmasdar gibi mevcûd olan bir şeyin vücûduna şart kılınmasına veya sevab ve ikaba sebeb olmasına cevaz olmasın.
S- İlm-i ezelînin veya irâde-i ezeliyenin bir fiile taallûkları, ihtiyara mahal bırakmıyor?
C- Birincisi: Abdin ihtiyarından neş’et eden bir fiile ilm-i ezelînin taallûku, o ihtiyara münafî ve ma’ni değildir. Çünkü müessir, ilim değildir, kudrettir. İlim, ma’lûma tâbidir.
İkincisi: İlm-i Ezelî, muhit olduğu için, müsebbebatla esbâbı birlikte abluka eder, içine alır. Yoksa ilm-i ezelî, zannedildiği gibi uzun bir silsilenin başı değildir ki, esbâbdan tegafül ile, yalnız müsebbebat o mebdee isnad edilsin.
Üçüncüsü: Ma’lûm nasıl bir keyfiyet üzerine olursa, ilim öylece taallûk eder. Öyle ise ma’lûmun mekayîsi ve esbâbı, kadere isnad edilemez.
Dördüncüsü: Zannedildiği gibi, irâde-i külliyenin bir def’a müsebbebe, bir def’a da sebebe ayrı ayrı taallûku yoktur. Ancak müsebbeble sebebe bir taallûku vardır.
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى