Yani mevcudat vücudlarıyla, hayatlarıyla nasılki o Hayy-ı Lâyemut’un hayatına ve o hayatın vücub-u vücuduna delalet ve şehadet ederler(Haşiye); öyle de: Mevtleriyle, zevalleriyle o hayatın bekasına, sermediyetine delalet eder ve şehadet ederler. Çünki mevcudat zevale gittikten sonra, arkalarında yine kendileri gibi hayata mazhar olup yerlerine geldiklerinden gösteriyor ki; daimî bir zîhayat var ki, mütemadiyen cilve-i hayatı tazelendiriyor. Nasılki Güneş’e karşı cereyan eden bir nehrin yüzünde kabarcıklar parlar gider. Gelenler aynı parlamayı gösterip, taife taife arkasında parlayıp sönüp gider. Bu sönmek, parlamak vaziyetiyle; yüksek daimî bir Güneş’in devamına delalet ederler. Öyle de, şu mevcudat-ı seyyaredeki hayat ve mevtin değişmeleri ve münavebeleri, bir Hayy-ı Bâki’nin beka ve devamına şehadet ederler.
Evet şu mevcudat âyinelerdir. Fakat zulmet nura âyine olduğu gibi, hem karanlık ne derece şiddetli ise o derece nurun parlamasını gösterdiği gibi, çok cihetlerle zıddiyet noktasında âyinedarlık ederler.
-------------------------------------(Haşiye): Hazret-i İbrahim Aleyhisselam’ın nemrud’a karşı imate ve ihyada güneşin tulu ve gurubuna intikali, cüz’i imate ve ihyadan külli imate ve ihyada intikalidir ve bir terakkidir. O delilin en parlak ve en geniş dairesinigöstermektedir. Yoksa bir kısım ehli tefsirin dedikleri gibi hafi delili bırakıp,zahir delile çıkmaktır değildir.
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
azərbaycan
Türkmence
فارسى