Elbette biz başıboş değiliz. Bu derece nazik san’atlı, mizanlı, letafetli, ibretli masnular içinde hayvan gibi gezip bozamayız, bize bozdurmazlar. Şu memleketin haşmetli mâlikinin elbette cezası da dehşetlidir. O zât ne kadar kudretli, haşmetli bir zât olduğunu şununla anlayınız ki: Şu koca âlemi, bir saray gibi tanzim ediyor, bir dolap gibi çeviriyor. Şu büyük memleketi; bir hâne gibi, hiçbirşey noksan bırakmayarak idare ediyor. İşte bak, vakit-bevakit bir kabı doldurup boşaltmak gibi şu sarayı, şu memleketi, şu şehri kemâl-i intizâmla doldurup, kemâl-i hikmetle boşalttırıyor. Bir sofrayı da kaldırıp indirmek gibi, koca memleketi baştan başa, çeşit çeşit sofralar, (Hâşiye-18) bir dest-i gaybî tarafından kaldırır, indirir tarzında mütenevvi yemekleri sıra ile getirip yedirir. Onu kaldırıp başkasını getirir, sen de görüyorsun ve aklın varsa anlarsın ki, o dehşetli haşmet içinde hadsiz sehavetli bir kerem var. Hem de bak ki, o gaybî zâtın saltanatına, birliğine bütün bu şeyler şehadet ettiği gibi; öyle de, kafile kafile arkasından gelip geçen, o hakikî perde perde arkasından açılıp kapanan bu inkılablar, bu tahavvülâtlar; o zâtın devamına, bekasına şehadet eder. Çünki, zeval bulan eşya ile beraber esbabları dahi kayboluyor.
Halbuki onların arkasından, onlara isnad ettiğimiz şeyler, tekrar oluyor. Demek o eserler, onların değilmiş; belki zevalsiz birinin eserleri imiş. Nasılki bir ırmağın kabarcıkları gidiyor, arkasından gelen kabarcıklar, gidenler gibi parladığından anlaşılıyor ki, onları parlattıran, daimî ve yüksek bir ışık sahibidir. Öyle de: Bu işlerin sür’atle değişmesi, arkalarından gelenlerin aynı renk alması gösteriyor ki; zevalsiz daimî birtek zâtın cilveleridir, nakışlarıdır, âyineleridir, san’atlarıdır...
Gel ey arkadaş! Şimdi sana geçmiş olan on bürhân kuvvetinde kat’î bir bürhân daha göstereceğim. Gel, bir gemiye bineceğiz; (Hâşiye-19) şu uzakta bir cezire var, oraya gideceğiz. Çünki; bu tılsımlı âlemin anahtarları orada olacak.
Hâşiye-18: Sofralar ise, yazda zeminin yüzüne işarettir ki, yüzer taze taze ve ayrı ayrı olarak matbaha-i rahmetten çıkan Rahmânî sofralar serilir, değişirler. Herbir bostan bir kazan, herbir ağaç bir tablacıdır.
Hâşiye-19: Gemi, tarihe ve cezire ise, Asr-ı Saadet’e işarettir. Şu asrın zulümatlı sahilinde, mimsiz medeniyetin giydirdiği libastan soyunup, zamanın denizine girip, tarih ve siyer sefinesine binip, Asr-ı Saadet ceziresine ve Ceziret-ül Arab meydanına çıkıp, Fahr-i Âlem’i (A.S.M.) iş başında ziyâret etmekle biliriz ki, o zât, o kadar parlak bir bürhân-ı tevhiddir ki, zeminin baştan başa yüzünü ve zamanın geçmiş ve gelecek iki yüzünü ışıklandırmış, küfür ve dalâlet zulümatını dağıtmıştır.
Türkçe
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
Türkmence
فارسى