Binâenaleyh, nübüvvet öyle bir çekirdektir ki: İslâmiyet şeceresi bütün semeratiyle, çiçekleriyle o çekirdekten çıkmıştır. Kur’ân dahi, seyyar yıldızları ismar eden şems gibi, İslâmiyetin onbir rüknünü intâc etmiştir. Acaba, bu cihan-bahâ semerelere bakıp gördükten sonra, çekirdeğinde şüphe ve tereddüd yeri kalır mı? Hâşâ...
İ’lem Eyyühel-Aziz! Tavus kuşu gibi pek güzel bir kuş, yumurtadan çıkar, tekâmül eder, semâlarda tayarana başlar. Âfâk-ı âlemde şöhret kazandıktan sonra, yerde kalan yumurtasının kabuğu içerisinde o kuşun güzelliğini, kemâlâtını, terakkiyatını arayıp bulmak isteyen adamın ahmak olduğunda şübhe yoktur. Binâenaleyh, tarihlerin naklettikleri Peygamberimizin (A.S.M.) bidâyet-i hayatına maddî, sathî, sûrî bir nazar ile bakan bir adam şahsiyet-i ma’nevîyesini idrak edemez ve derece-i kıymetine vâsıl olamaz. Ancak bidâyet-i hayatına ve levâzım-ı beşeriyetine ve ahvâl-i zâhiriyesine ince bir kışır, nazik bir kabuk nazariyle bakılmalıdır ki, o kışır içerisinden, iki âlemin Güneşi ve tûba gibi şecere-i Muhammediye (A.S.M.) çıkmıştır. Ve feyz-i İlâhî ile sulanmış ve fazl-ı Rabbânî ile tekâmül etmiştir. Binâenaleyh, Nebiyy-i Zîşan’ın (A.S.M.) mebde-i hayatına âid ahvâl-i suriyesinden zaîf bir şey işitildiği zaman üstünde durmamalı; derhal başını kaldırıp etraf-ı âleme neşrettiği nurlara bakmalı.
Maahazâ mebde-i hayatına şek ve şüphe ile bakan adam herhalde masdar ile mazhar, menba’ ile mâkes, zâtî ile tecelli aralarını fark edemiyor. Ve bu yüzden şüpheye düşer. Evet Nebiyy-i Zîşan (A.S.M.) tecelliyât-ı İlâhîyeye mazhar ve makesdir; masdar ve menba’ değildir. Çünkü o zât yalnız âbiddir ve ibâdetçe herkesten ileridir. Demek bu kadar görünen terakkiyat, kemâlât onun zâtî malı değildir. Ancak hariçten verilen Rahmân-ı Rahîm’in tecellileridir. Evvelce beyân edildiği gibi, hiç bir şey, bir zerreye bile, ma’nayı ismiyle masdar olamaz. Amma bir zerre, ma’nayı harfiyle semânın yıldızlarına mazhar olur. Yalnız gaflet ile o zerrenin masdar olduğu zanniyle bakıldığından, san’at-ı İlâhîyeyi tâğutî bir tabiata malederler.
İ’lem Eyyühel-Aziz! Duâlar, tevhid ve ibâdetin esrârına nümûnedir. Tevhid ve ibâdette lâzım olduğu gibi, duâ eden kimse de, “Kalbinde dolaşan arzu ve isteklerini Cenâb-ı Hak işitir” deyip Kadir olduğuna i’tikâd etmelidir. Bu i’tikâd, Allah’ın her şey’i bilir ve herşeye kadir olduğunu istilzam eder.
Türkçe
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
Türkmence
فارسى