Yâni: “Sizler muhakkak bilmiyorsunuz ve keza Allah’ın ilmi lâzım, beşerin vücûdu melzumdur.” Bu cümlede ilm-i İlâhînin vücûduna delâlet eden
den, beşerin vücûda geleceği tebarüz eder. Çünkü
nün delâletine göre, ilm-i İlâhî taallûk ve tahakkuk etmiştir. Öyle ise beşerin vücûdu herhalde olacaktır.
Melâikeye verilen o icmalî cevabın tahkiki hakkında
âyetinden şöyle bir îzahat alınabilir ki: Cenâb-ı Hakk’ın ef’ali hikmetlerden, maslahatlardan hâlî değildir. Öyle ise mevcûdât, halkın ma’lûmatında münhasır değildir. Öyle ise melâikenin adem-i ilimleri, beşerin adem-i vücûduna delil olamaz. Ve keza, Cenâb-ı Hak hayr-ı mahz olarak melâikeyi yaratmıştır, şerr-i mahz olarak da şeytanı yaratmıştır, hayır ve şerden mahrum olarak behâim ve hayvânâtı halketmiştir. Hikmetin iktizasına göre, hayır ve şerre kadir ve câmi’ olarak dördüncü kısmı teşkil eden beşerin yaratılması da lâzımdır ki; beşerin şeheviye ve gadabiye kuvvetleri kuvve-i akliyesine münkad ve mağlub olursa, beşer mücahedesinden dolayı melâikeye tefevvuk eder. Aksi halde hayvânâttan daha aşağı olur, çünkü özrü yoktur.
Türkçe
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
Türkmence
فارسى