Üçüncüsü: Bu semereler, biraz evvel yediğimiz semereler gibidir,amma sûretleri bir, ma’naları, tatları ayrıdır. Demek sûreten, şeklen bir olduklarından, ülfet lezzetini veriyor; tatlarının ayrı olmasiyle da teceddüd lezzeti hasıl oluyor. İşte sevinçleri bu noktadandır.
Dördüncüsü: Hemen şimdi yediğimiz meyveler, bu dallardaki meyvelerdir. Demek bir meyve koparıldığı zaman, yeri boş kalmıyor, derhal yerine bir meyve peyda olur. İşte bundandır ki, Cennet’in meyvelerinde noksaniyet olmuyor.
: Bu cümle, i’tirâziyedir. Yâni, yeni bir hükmü ifade etmek için zikrine lüzum olmadığı halde,
cümlesindeki hükmü tasdik ve illetini beyân etmek üzere, evvelki cümleye bir zeyl ve bir fezleke olarak zikredilmiştir.
Bina-i meçhul sîgasiyle
nün zikredilmesi, ehl-i Cennet’in işleri, hademeleri tarafından görülmekte olduğuna işârettir.
: Yâni zâhiren ve şeklen bir olduğundan, ülfet lezzetini veriyor; bâtınen ve taamen de ayrı olduğu cihetle, teceddüd lezzetini veriyor. Bu i’tibârla
kelimesi, her iki lezzeti îma ediyor.
:Bu cümle,
ilââhir cümlesine atftır. Atfın tarafeyni arasında lâzım olan münâsebetin iktizasınca takdir-i kelâm şöyle olsa gerektir: “Onlar, kendi cisimleri için bir meskene muhtaç oldukları gibi, kadınları için de bir meskene muhtaçtırlar.”
kelimesi ihtisası ifade ettiği cihetle, o ezvacın onların mülkü ve onlara mahsus olduklarına delâlet ettiği gibi, dünya kadınlarından başka
ile ta’bir edilen bir kısım kadınlar da onlar için yaratılmış olduğunu îmaen gösteriyor.
Türkçe
English
العربية
Pyccĸий
français
Deutsch
Español
italiano
中文
日本語
Қазақ
Кыргыз
o'zbek
Türkmence
فارسى